MASONLARIN GERÇEK YÜZÜ
Bu makalede masonların içinde bulunduğu sapkın inancın hangi temellere dayandığı anlatılacaktır.
Masonların ve diğer materyalistlerin söz konusu batıl inancının günlük yaşamda sıkça karşılaştığımız bir ifadesi, "Doğa Ana" kavramıdır. Evrim teorisini savunan belgesel filmlerde, kitaplarda, dergilerde, hatta reklamlarda dahi karşımıza çıkan "Doğa Ana" ifadesi, doğayı oluşturan cansız maddelerin (azot, oksijen, hidrojen, karbon gibi elementlerin, bunları içeren toprağın, suyun, atmosferin vs.) bilinçli bir güce sahip olduğu ve insanlar dahil tüm canlıları "yarattığı" şeklindeki bir batıl inancı ifade etmek için kullanılmaktadır. Hiçbir gözlemsel ve deneysel veriye ya da herhangi bir akılcı analize dayanmayan bu hurafe, sadece telkin yoluyla insanlara kabul ettirilmek istenir.
Oysa canlıları ve insanı yaratan gücün "doğa" olduğunu iddia etmek, bir yağlıboya tabloyu meydana getiren gücün "boyalar ve fırçalar" olduğunu iddia etmek kadar saçmadır. Boyalar ve fırçalar, tablonun "maddi" malzemeleridir. Ama tabloyu oluşturan asıl güç, onu çizen ressamdır. Tablodaki düzen ve tasarım, ressamın aklının bir ürünüdür.
Evren ve canlılardaki düzen ve tasarım da, tüm bunları yaratan, düzenleyen bir Yaratıcı'nın varlığını kanıtlar. Bu, Allah'ın "Yaratıcı" (Halik) sıfatıdır. Masonlar (ve diğer materyalistler) ise, akıl ve bilimin gösterdiği bu gerçeği reddetmekte, bunun yerine körü körüne materyalist felsefeyi savunmaktadırlar.
Bilim, Masonik-Materyalist Felsefeyi Çürüttü
Burada dikkat edilmesi gereken gerçek, masonların bu inancının iddia ettikleri gibi bilimsel bir temele dayanmaması, aksine bilime aykırı bir "batıl inanç" olmasıdır. Çünkü masonların inandığı materyalist felsefe ve evrim teorisi, çağımızın bilimsel bulguları tarafından çürütülmüş durumdadır:
1) Materyalizmin sonsuzdan beri var olan (yani yaratılmamış) evren yanılgısı, bir dizi astronomik ve fiziksel bulgu ile çürümüştür. Evrenin genişlemesi, kozmik fon radyasyonu, hidrojen-helyum oranının hesaplanması gibi gelişmeler, evrenin bir başlangıcı olduğunu ve yaklaşık 15-17 milyar yıl önce "Büyük Patlama" (Big Bang) adı verilen dev bir patlama ile yoktan var edildiğini göstermiştir. Big Bang teorisi, materyalist felsefelerin bağlıları tarafından uzun süre kabul edilmese de, sonuçta onları da ikna edecek şekilde galip gelmiştir. Günümüzde, ortaya çıkan bilimsel kanıtlar nedeniyle, bilim dünyası "evrenin yaratılışı" anlamına gelen Big Bang'i kabul etmektedir ve bu, materyalistleri çıkmaza sokmuştur. Ateist düşünür
Anthony Flew'un ifadesiyle,
"Big Bang modeli, bir ateist açısından oldukça sıkıntı vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir: Evrenin bir başlangıcı olduğu iddiasını."
Materyalizmin en büyük bilimsel dayanağı konumundaki evrim teorisi de yine bilimsel olarak büyük bir çöküş yaşamıştır. Hayatın kökeni hakkında 1930'larda Oparin ve Haldane gibi ateist evrimciler tarafından ortaya atılan senaryoların hiçbir bilimsel niteliği olmadığı, canlılığın bu senaryolarda ileri sürüldüğü gibi cansız maddeden kendi kendine doğamayacağı bugün anlaşılmış durumdadır. Fosil kayıtları, canlıların bir evrim süreci içinde oluşmadıklarını, farklı yapılarıyla yeryüzünde aniden belirdiklerini göstermektedir ve bu gerçek 70'li yıllardan bu yana bizzat evrimci paleontologlar tarafından açıkça itiraf edilmektedir. Modern biyoloji, canlıların evrim teorisinin öne sürdüğü gibi doğa kanunlarının ve rastlantıların ürünü olmadıklarını, her organizmada Allah'ın üstün yaratışını kanıtlayan "bilinçli tasarım" örnekleri bulunduğunu göstermektedir. (Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni)